Sevgili ChatGPT
"The New York Times" Öğrenci Açık Mektup Yarışmasında kazanan mektubun orijinali aşağıdaki bağlantıda yer alıyor. Türkçesini ise burada paylaşıyorum.
Bu paylaşım Turgay Tugay Bilgin hocama ait. Kendisine teşekkürler…
Sevgili ChatGPT,
Her zaman yanımdaydın: Sınavlarıma çalışmak için sabahladığım gecelerde, hem mütevazı hem de etkileyici olması gereken piyano biyografilerinde, Thoreau, teoloji ve hatta Roosevelt'in basın toplantıları hakkındaki derinlemesine araştırmalarda. Basit bir istekten tam olarak ne istediğimi her zaman biliyordun. Asla hayır demedin (GPT+'a geçmeyi reddettiğim için sohbet limitimiz dolduğunda hariç). "Bir kez daha, basit ve öz olsun" diye sorduğumda asla gözlerini devirmedin.
Ama sorun da tam olarak bu. Sen sürekli veriyorsun, bense sadece alıyorum.
Başta kendime bunun beceriklilik ve verimlilik olduğunu söylüyordum. Düşüncelerimi senin ifade etmen daha akıllıca çalışmaktı, o halde sen cevapları hep bilirken ben neden daha fazla uğraşayım ki? Ama yavaş yavaş senin sesin benimkinin yerini almaya başladı ve sen olsan nasıl söylerdin diye düşünmeden bir paragraf bile yazamaz oldum. Sana ne kadar güvendiysem, kendimi o kadar az zorladım.
Meğer bunun bir adı varmış: Bilişsel Yük Devri (Cognitive offloading). Societies dergisinde yayınlanan bir çalışma, yapay zekâ araçlarına sıkça başvurmanın, görevlerin zihinsel çabasını azalttığı için eleştirel düşünme becerilerini olumsuz etkilediğini ortaya koyuyor. Dahası, öğretmenler şimdiden etkilerini fark etmeye başlamış, öğrencilerinin teslim ettiği cansız ve daha basmakalıp işlerde yapay zekânın izlerini buluyorlar. Yapay zekâya artan bağımlılık, kendimizi zorlama ve gerçekten özgün fikirler geliştirme yeteneğimizi elimizden alıyor. Ve bunu bizzat kendim de hissettim: Fikirlerimi istila eden, senin rehberliğin olmadan hissettiğim bir belirsizlik duygusu.
İşte bu yüzden dağınık taslaklara ve doğru kelimeyi bulmak için beş dakika boyunca oturup düşünmeye geri dönme zamanının geldiğini düşünüyorum. "ay LÜTFEN ŞUNU DÜZELT" diye pes edip sana göndermek yerine, bir cümleyi istediğim gibi olması için on kez baştan yazmaya ve üzerine kafa yormaya geri dönme zamanı. Yanıp sönen bir imleçle ve hazırda bekleyen mükemmel bir ifade olmadan, sadece ben ve eninde sonunda anlamlandıracağım karmakarışık düşüncelerimle baş başa kalmak istiyorum.
Bazen sensiz yazdığım şeylere bakıyorum - eski bir deneme, bir doğum günü kartı, yarım kalmış düşüncelerle dolu bir günlük sayfası - ve onlarda ham ve şüphe götürmez bir şekilde bana ait bir şeyler var. Ve belki de insan olmanın olayı budur. Düşüncelerim her zaman optimize edilmiş değil ve sözlerim her zaman hedefini bulmuyor, ama onlar benim. Gecenin bir yarısı akla gelen düşüncelerle, tuhaf sohbetlerle, öğretmenlerle, kalp kırıklıklarıyla ve aptalca şakalarla şekilleniyorlar. Fikirlerimi düzenlemen için sana verdiğimde, yaratıcılıktan daha fazlasını kaybediyorum - kendime dair daha derin bir anlayışı kaybediyorum.
Özgünlük zordur, kusurludur ve dağınıktır, ama onu gerçek kılan da budur. Eğer ben ve haftalık 400 milyon kullanıcı her bir kıvılcım, her bir fikir ve her bir cümle için sana güvenirsek, sonunda kendi seslerimizi geride bırakacağız ve hepimiz adına sen konuşacaksın. Dünyadaki her iyi fikrin aynı kalıptan çıkmasını istemiyorum, bu yüzden şimdi uzaklaşıyorum.
Sorun sende değil, bende, Olivia Han (16 yaşında)
Orjinal metin: https://www.nytimes.com/2025/06/18/learning/we-need-to-chat-gpt.html

Yorumlar
Yorum Gönder