İş'te Sokrates
Sokrates, kendi bilgeliğine ve önemine işaret eden tanrısal kehaneti sınavdan geçirmeye karar verdi. Bu kehanetin doğru olmadığını kanıtlamak için çok zeki ve bilgili olduğu kabul edilen bir politikacıya gitti. Politikacıyla yaptığı ilk konuşmanın tahmininden farklı gelişmesi onu hayrete düşürdü.
O gün sorduğu sorularla adamın bilgili değil, tam aksine inanılmaz ölçüde cahil olduğunu görecekti. "Geri döndükten sonra kendimi bu adamdan çok daha akllı ve bilgili buldum" diyordu;
"İkimizin de farklı ve özel konularda bilgimiz yoktu. Ama o bilmediği halde bir şeyler bildiğini zannediyordu, ben ise bilmediğimi biliyordum. Cehaletimin farkında olduğum için bu kadar az bilgiyle bile ondan daha bilgeyim." (s.23)
Asıl endişem haksızlık yapmaktı. Ne derece güçlü olursa olsun hiç bir yönetim beni haksızlık yapmaya mecbur bırakacak korkutamaz. (s.27)
Sofistlerin çoğu bilgin göreceliliğini savuyorlardı. Önem verdikleri tek şey başarıydı. Insanların etik davranmalarına yardımcı olmak önemli değildi. Ayrıca nesnel bir doğruluğun olmadığına inandıklarından güvenilir hakikatleri aramakla da ilgilenmiyorlardı. Herkesin kendi çıkarlarına ve eğilimlerine göre kendi gerçeğini belirleyeceğine inanıyorlardı. Geçerli olan, başkalarını ikna ederek kendi bakış açılarına inandırma yeteneğiydi.
İşte bu ilke bugün yönetim dünyasında karşılaştığımız davranışları ürkütücü biçimde yansıtıyor. Örneğin, bir sonraki yılın bütçesinin tartışıldığı bir toplantıyı ele alalım. Toplantıya katılanlardan hiç biri, bütçeyi bir sonraki yılda karşılaşılabilecek zorlukları göz önüne alarak oluşturmayı düşünmez. Herkes mümkün olan en büyük payı alarak kendi bölümünü güvenceye almak ister. Bunun tüm işletme için mantıklı olup olmadığı ise konu dışıdır. Herkes yıl bazında verimliliği tespit etmenin mümkün olmadığını içgüdüsel olarak bilir. (s.31)
Peki, herkesin özveriyle çalışması nasıl sağlanabilir? Yapılan yönetim araştırmaları, çalışanların alınan kararların doğruluğuna inandıkları sürece talimatlara uyarak can başla çalıştıklarını göstermiştir. Onları ikna etmenin en iyi yolu da karar verme süreçlerine katılmalarını sağlamaktır.
Sokrates'in felsefesi işte tam da bu kritik noktada neticilere değerli katkılar sağlar. Bilge filozof, bir konuşmasında, heykeltıraş olan babasından düşünceleri doğru şekillendirmeyi, ebe olan annesinden ise gerçekleri doğumda olduğu gibi gün yüzüne çikarmayı öğrendiğini söylemişti. Sokrates başkalarını kendi fikirlerine inanmalari için zorlamayı anlamsız bulurdu. Bunun yerine insanların bilgilerini ortaya çıkarmalarına yardımcı olmayı görev edinmişti.
Bu noktada önemli bir psikolojik unsur da rol oynar. İnsanlar, sorular sorarak fikir ve görüşleriyle ilgilenen kişileri sempatik bulurlar. Akıllıca sorular onlar için hem yönetme hem de öğrenme aracıdır. (s.38)
Kullandığımız kelimeler ve kavramlar bilinç düzeyimizi yansıtır. Piyasadaki itibarını korumaya özen gösteren her şirket mümkün olduğunca geniş kapsamlı bir kurumsal kimlik yaratmaya çalışır. Ama dilimizin dışında hiç bir alan ortak bir kimlik kazanmamıza yeterli değildir. Sadece akustik olarak değil, içerik olarak da aynı dili konuşmamızın ortak bir bilinç oluşturmamızda büyük yardımı vardır. Birleştirici bir unsur olan dil sayesinde sağlam bir bütünlük sağlayabiliriz. Burada bir çalışma grubu, şirketin bir bölümü veya tümü önemli değildir. Önemli kavramları hep birlikte netleştirmeyi ve ortak bir dil kullanmayı başarırsak bütünlüğümüz ve kimliğimiz güçlenir. Bunun olumlu etkileri önce şirket içinde daha sonra da iş dünyasında ortaya çıkacaktır. (s.43)
Sokrates'in amacı, taviz vermeyen sorgulama tekniği ile muhatabını rezil etmek değil, onu kendi bilgisizliğinin farkına varmasına ve gerçekleri aramasına zorlamaktı. İnsanların mantıklı düşünme ve davranma potansiyellerine her zaman derin bir saygı duyardı. Diyaloglarında asıl hedef aldığı karşısındakilerin kişilikleri değil, gerçekleri görmeye direnişleriydi.
Muhataplarına duyduğu saygının kendisine de gösterilmesini beklerdi. Rahip Euthyphron ile dindarlık üzerine yaptığı tartışmada onun kaçamak cevaplarla tepki göstermesi ve hiçbir fikri gözden geçirmeden geri çekilmek istemesine karşılık, "Beni o kadar küçük görme, kafanı topla ve bana doğruyu söyle" demişti.
Diyaloglarda muhatabına saygılı ol. (s.45)
Ona göre yaşam kendini bilmek ve tanımak, bunun sonucunda da doğru ve yapıcı davranmaktan ibaretti. "Sürekli tekrarladığım gibi, insanın en büyük serveti erdem ve kendisi hakkında düşünmek ve sorgulamaktır. Bu konularla ilgili söylediklerimi, kendimi ve başkalarını nasıl sınadığımı ve sorguladığımı her gün görüyorsunuz. İnsanın kendini tanımadan ve sorgulamadan geçirdiği hayatın yaşamaya değmediğini söylediğimde bana inanmayacaksınız. Sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez." (s.50)
Çalışanların saygı duyacakları yöneticilere ihtiyaçları vardır. (s.52)
“Zenginliğin insanı, kendisinin ve arkadaşlarının bilinçlenmesi ve daha iyi yaşamaları için gösterilen çabalardan daha fazla mutlu ettiğini mi düşünüyorsun?” (s.53)
Sokrates için erdemle elde edilemeyen başarılar gerçek başarı sayılmazdı. (s.58)
Bir insan ancak kendini düzelterek ve tanıyarak kendini iyi yönetebildiğinde başkalarını iyi yönetebilir. (s.59)
“İster kadın ister erkek olsun, adil ve iyi insanlar mutlu olurlar. Adaletsiz ve kötüler ise mutsuzluğa mahkumdurlar” (s.63)
“İnsan hayata değil, iyi yaşamaya değer vermelidir” (s.63)
İş’te Sokrates - İş Dünyasına Filozofça Öneriler
Andreas Drosdek
Kuraldışı Yayıncılık
O gün sorduğu sorularla adamın bilgili değil, tam aksine inanılmaz ölçüde cahil olduğunu görecekti. "Geri döndükten sonra kendimi bu adamdan çok daha akllı ve bilgili buldum" diyordu;
"İkimizin de farklı ve özel konularda bilgimiz yoktu. Ama o bilmediği halde bir şeyler bildiğini zannediyordu, ben ise bilmediğimi biliyordum. Cehaletimin farkında olduğum için bu kadar az bilgiyle bile ondan daha bilgeyim." (s.23)
Asıl endişem haksızlık yapmaktı. Ne derece güçlü olursa olsun hiç bir yönetim beni haksızlık yapmaya mecbur bırakacak korkutamaz. (s.27)
Sofistlerin çoğu bilgin göreceliliğini savuyorlardı. Önem verdikleri tek şey başarıydı. Insanların etik davranmalarına yardımcı olmak önemli değildi. Ayrıca nesnel bir doğruluğun olmadığına inandıklarından güvenilir hakikatleri aramakla da ilgilenmiyorlardı. Herkesin kendi çıkarlarına ve eğilimlerine göre kendi gerçeğini belirleyeceğine inanıyorlardı. Geçerli olan, başkalarını ikna ederek kendi bakış açılarına inandırma yeteneğiydi.
İşte bu ilke bugün yönetim dünyasında karşılaştığımız davranışları ürkütücü biçimde yansıtıyor. Örneğin, bir sonraki yılın bütçesinin tartışıldığı bir toplantıyı ele alalım. Toplantıya katılanlardan hiç biri, bütçeyi bir sonraki yılda karşılaşılabilecek zorlukları göz önüne alarak oluşturmayı düşünmez. Herkes mümkün olan en büyük payı alarak kendi bölümünü güvenceye almak ister. Bunun tüm işletme için mantıklı olup olmadığı ise konu dışıdır. Herkes yıl bazında verimliliği tespit etmenin mümkün olmadığını içgüdüsel olarak bilir. (s.31)
Peki, herkesin özveriyle çalışması nasıl sağlanabilir? Yapılan yönetim araştırmaları, çalışanların alınan kararların doğruluğuna inandıkları sürece talimatlara uyarak can başla çalıştıklarını göstermiştir. Onları ikna etmenin en iyi yolu da karar verme süreçlerine katılmalarını sağlamaktır.
Sokrates'in felsefesi işte tam da bu kritik noktada neticilere değerli katkılar sağlar. Bilge filozof, bir konuşmasında, heykeltıraş olan babasından düşünceleri doğru şekillendirmeyi, ebe olan annesinden ise gerçekleri doğumda olduğu gibi gün yüzüne çikarmayı öğrendiğini söylemişti. Sokrates başkalarını kendi fikirlerine inanmalari için zorlamayı anlamsız bulurdu. Bunun yerine insanların bilgilerini ortaya çıkarmalarına yardımcı olmayı görev edinmişti.
Bu noktada önemli bir psikolojik unsur da rol oynar. İnsanlar, sorular sorarak fikir ve görüşleriyle ilgilenen kişileri sempatik bulurlar. Akıllıca sorular onlar için hem yönetme hem de öğrenme aracıdır. (s.38)
Kullandığımız kelimeler ve kavramlar bilinç düzeyimizi yansıtır. Piyasadaki itibarını korumaya özen gösteren her şirket mümkün olduğunca geniş kapsamlı bir kurumsal kimlik yaratmaya çalışır. Ama dilimizin dışında hiç bir alan ortak bir kimlik kazanmamıza yeterli değildir. Sadece akustik olarak değil, içerik olarak da aynı dili konuşmamızın ortak bir bilinç oluşturmamızda büyük yardımı vardır. Birleştirici bir unsur olan dil sayesinde sağlam bir bütünlük sağlayabiliriz. Burada bir çalışma grubu, şirketin bir bölümü veya tümü önemli değildir. Önemli kavramları hep birlikte netleştirmeyi ve ortak bir dil kullanmayı başarırsak bütünlüğümüz ve kimliğimiz güçlenir. Bunun olumlu etkileri önce şirket içinde daha sonra da iş dünyasında ortaya çıkacaktır. (s.43)
Sokrates'in amacı, taviz vermeyen sorgulama tekniği ile muhatabını rezil etmek değil, onu kendi bilgisizliğinin farkına varmasına ve gerçekleri aramasına zorlamaktı. İnsanların mantıklı düşünme ve davranma potansiyellerine her zaman derin bir saygı duyardı. Diyaloglarında asıl hedef aldığı karşısındakilerin kişilikleri değil, gerçekleri görmeye direnişleriydi.
Muhataplarına duyduğu saygının kendisine de gösterilmesini beklerdi. Rahip Euthyphron ile dindarlık üzerine yaptığı tartışmada onun kaçamak cevaplarla tepki göstermesi ve hiçbir fikri gözden geçirmeden geri çekilmek istemesine karşılık, "Beni o kadar küçük görme, kafanı topla ve bana doğruyu söyle" demişti.
Diyaloglarda muhatabına saygılı ol. (s.45)
Ona göre yaşam kendini bilmek ve tanımak, bunun sonucunda da doğru ve yapıcı davranmaktan ibaretti. "Sürekli tekrarladığım gibi, insanın en büyük serveti erdem ve kendisi hakkında düşünmek ve sorgulamaktır. Bu konularla ilgili söylediklerimi, kendimi ve başkalarını nasıl sınadığımı ve sorguladığımı her gün görüyorsunuz. İnsanın kendini tanımadan ve sorgulamadan geçirdiği hayatın yaşamaya değmediğini söylediğimde bana inanmayacaksınız. Sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez." (s.50)
Çalışanların saygı duyacakları yöneticilere ihtiyaçları vardır. (s.52)
“Zenginliğin insanı, kendisinin ve arkadaşlarının bilinçlenmesi ve daha iyi yaşamaları için gösterilen çabalardan daha fazla mutlu ettiğini mi düşünüyorsun?” (s.53)
Sokrates için erdemle elde edilemeyen başarılar gerçek başarı sayılmazdı. (s.58)
Bir insan ancak kendini düzelterek ve tanıyarak kendini iyi yönetebildiğinde başkalarını iyi yönetebilir. (s.59)
“İster kadın ister erkek olsun, adil ve iyi insanlar mutlu olurlar. Adaletsiz ve kötüler ise mutsuzluğa mahkumdurlar” (s.63)
“İnsan hayata değil, iyi yaşamaya değer vermelidir” (s.63)
İş’te Sokrates - İş Dünyasına Filozofça Öneriler
Andreas Drosdek
Kuraldışı Yayıncılık

Yorumlar
Yorum Gönder